KIZIL ELMA GOLDEN Mİ , AMASYA MI? GÖKYAY'DAN OKU DA GÖR; NE İMİ&#
Tarih: 23.08.2003 Saat: 00:06 Gönderen: Bozkurt
Art niyetlilerin, yıkıcıların, bölücülerin Türk düşmanlığını anlardım da milliyetçi-muhafazakâr kesime hitap eden yayın organlarının Türk milliyetçilerine taarruz edeceklerini hiç düşünemezdim.
“Türk milliyetçiliğine karşı yazılmıştır.” notu olmasa bile muhtevası Türk milliyetçilerini hedef aldığını açık açık gösteriyor.
İnsan acı acı gülüyor. Uğraşılacak o kadar insan, o kadar fikir varken aralarında sadece nüans olan insanların karşı karşıya getirilmesini, bazılarının buna “entelektüellik” ve “hoşgörü” adına alet olmasını anlamak mümkün değildir.
Türk tarihini inceleyin; Türk’ü düşman değil, Türk’ü Türk yenmiştir.
Şimdi de milliyetçi-muhafazakâr bilinen aynı gazetenin ilâvesinde “Kızıl Elma” ile dalga geçiyorlar. (Sol kulvardaki bir gazetenin “Kızıl Elma” başlığı atarak solcuları-milliyetçileri bir arada göstermesiyle ilgili değildir yazacaklarım.
O birliğin de zaten nasıl olduğunu bilmiyorum. Anlamış da değilim.)
Bu böyle gitmez... Düşmanlıkla bir yere varılamaz. Bir zamanlar “düşman”, “hain” bilinenlere gösterilen “hoşgörü”nün aynı inancı paylaşan ama “cemaat” içinde yer almayanlara da gösterilmesi gerekmez mi?
(“Hoşgörü” kelimesi anlam kaymasına uğradığı için artık kullanmıyorum.)
Sayfalarında “hoşgörü” adına milliyetçiliğe, dolayısıyla okuyucularına küfrettiren o çok muhafazakâr gazetenin ilâvesinde Kızıl Elma için elma armut gibi lâf ettiler; bunun üzerine Dr. Muhsin Kadıoğlu ve arkadaşları, o gazeteye önceki gibi, “www.ulkucu.org”da topyekûn cephe savaş açtılar.
Ben de burada “Kızıl Elma”nın nasıl bir “elma” olduğunu anlatmak istiyorum. Hem de en salahiyetli kalemlerden birinin yazdıklarıyla... Orhan Şaik Gökyay Hoca sağ olsaydı, elma-armutçu “milliyetçi muhafazakâr” o gazeteye kahrederdi.
“Kızıl Elma’ya yol gider
‘Kızıl Elma’ bir uç, hedef, ideal. Dünya hâkimiyeti mefkûresinin en son varacağı nokta... O zaman Haçlı Seferleri’nin hareket menzili Vatikan’dı. Papa’nın başına geçirilecek kavuk, dünya hâkimiyetinin remzi olacaktı. Kavramlar zamanla ihata ettiği alanları değiştirebiliyor. Şimdi Kızıl Elma Türk Birliği’ne giden yol.
‘Bu Vatan Kimin?’ şairi Orhan Şaik Gökyay’ın nefis bir araştırması vardır: ‘Kızıl Elma Üzerine’. Bu araştırma ‘Tarih ve Toplum’ dergisinin 1986 yılına ait 25-28 arası sayılarında çıktı.
Kızıl Elma’ya değişik zamanlarda değişik anlamlar yüklenmiştir.
Orhan Şaik Gökyay şöyle yazıyor:
‘Fatih Sultan Mehmed’den Üçüncü Sultan Selim’e kadar Türk askerlerinin dilinden şu cümleler düşmemiştir: Padişahım, biz senin uğrunda tâ Kaf Dağı’nın ötesine Kızıl Elma’ya dek varırız. Karl Tepley, basit bir yeniçeriye Kızıl Elma’nın ne anlama geldiğini aşağıdaki satırlarda toplamaktadır.
Hıristiyan ülkelerinde fevkalâde muhteşem, tarif edilmez herhangi bir hedef; cihâd’ın mukaddes şavkı; ganimet hırsı; uzakların mecarası; şahsi şöhret rüyası; Osmanlılar’ın ebedi saltanatının büyüklüğü...
Bunların hepsi bu işaret içinde hep birlikte akmaktadır.
Niketim kızıl kelimesinde ‘altın’ ve kırmızı kelimesinde ‘kan’ anlamlarının birlikte bulunması gibi. Bununla birlikte Kızıl Elma tasavvurunun arkasında hangi gerçek muhtevanın ve tarihi ananenin menşeinin bulunduğu sorusuna cevap vermenin güç olduğunu biliyoruz. Bize akıp gelen haberlerin böyle içerden çıplak bir ad koyma ile o kadar çabucak yetinildiği meydandadır.’
Kızıl Elma mekanının neresi olacağı üzerinde de çok durulmuştur. Osmanlı fütuhatında dünya hakimiyetinin kapısını açacağına inanılan başlıca iki ‘mekân’ yani iki ‘Kızıl Elma’ vardı.’
Konuyu yine Orhan Şaik Gökyay’dan takip edelim:
‘-İstanbul. Osman Turan, Osmanlı padişahlarının, tarihi Türk Cihan hâkimiyeti mefkuresine eskiden daha kuvvetli olarak bağlanırken İstanbul’u, bu hâkimiyyetin ilk merhalesi ve merkezi saydıklarını söyledikten sonra, Türk siyaset ve fikir adamları arasında gelişen bu milli mefkûrenin halk kitlelerine ve askerlere Kızıl Elma adı ve efsanesiyle yayılmasını çok dikkate değer buluyor. Bunun İstanbul’u sembolleştirdiğini ve Türkler için ona sahip olma emelini teşkil ettiğini söylüyor.
Roderic H. Davison, ‘Turkey’ adlı kitabında ‘Osmanlı Türkleri, İstanbul’u almadan, belki yüzyıl önce Kızıl Elma Efsanesi onların arasında yayılmıştır. Kızıl Elma istenen o kadar uzak bir nesne idi ki dünya hakimiyetine yönelen ve küffâr dünyasını ele geçirme arzusunun timsali sayılırdı. Onun mihrakı olan parlak altın yaldızlı madeni top İstanbul’da Ayasofya Kilisesi’nin önünde Justinian’ın atlı heykelinin elinde bulunuyordu.
Bizans’ın devamı için uğurlu bir tılsım sayılan bu Küre, Türkler’in Kızıl Elma’sı olup ona sahip olmak veya İstanbul’u almak emeli, Türk’e cihan hâkimiyyetini gösterdiğine ve İmparator Justinian’ın kendisini yıkacak kimsenin buradan geleceğini söylediğine dair bir rivayet de Rumlar arasında yayılmıştı.
Evliya Çelebi de, Hazret-i Muhammed’in doğuşunda, ateşgedelerin sönmesi ve Tâk-ı Kisrâ’nın yıkılması gibi harikulade olayları anlatırken Ayasofya kubbesi ile birlikte Roma’daki Kubbe-i Kızıl Elma’yı da anar.
Roma. -‘Kosova savaşında, Sırp ordusunu yok edip Sırbistan’ı tabiiyyet altına alarak Üngürûs Kızıl Elması’na yol açıldığı zaman, babasının yerine geçen Sultan Yıldırım Bayezıd, cülûs tebriki için Edirne sarayına gelen Venedik, Ceneviz ve öteki İtalyan hükümetlerinin barış ve ticaret anlaşmalarını yenilemek isteyen elçilerine, Türkiye’de ticaretin tabii bir hal olduğunu söyledikten sonra anlaşmalar yapılmasını reddetmiş ve hattâ Roma’ya kadar gidip Saint Pierre Kilisesinin mihrabında atıma yem yedireceğim, sözleriyle Rum papa Kızıl Elması’nın, daha Doğu Kızıl Elması (İstanbul) fethedilmeden önce Türk ülkesinin manevî haritasına girmiş olduğunu batı Hıristiyanlığına resmen ilân etmekten hiç tereddüt etmemiştir.’
Yukarıdaki izahlardan da anlaşıldığı gibi, Osmanlı’nın yüreğinde yaşattığı hedef Vatikan’dı.
Arnavutluk’un sarp dağlarında İskender Bey’in avanesi pusu kurmamış olsaydı, Fatih Sultan Mehmed hem Doğu, hem de Batı Roma İmparatorluğu’nu yıkan hakan unvanını alacak, Orta Çağ’dan Yakın Çağ’a da çift kapı açılmış olacaktı!” (Dr. Arslan Tekin, Balkan Volkanı, 1993, s. 207-210.)
Yarın da, Kızıl Elma ile alay edenlerin cemaatinin dillerinden düşürmedikleri “diyalog” ve “hoşgörü”nün nereden mülhem olduğunu, ilmî bir çalışmaya dayanarak yazacağım.
Arslan Tekin / Yeniçağ Gazetesi